Tarih olarak ne zaman podcast dinlemeye başladığımı hatırlamıyorum. Ancak ilk “bu mükemmel” dediğim anı çok iyi hatırlıyorum. Program Radiolab, bölüm Raising Crane (Crane, turna demek bu arada. Sizi bakmaktan kurtardım). Amerika’nın belli bir bölgesinde endemik bir turna türünün yetiştirilme sürecini anlatıyor. Bu kısa bölümün sonunda sordukları soru çarpıcı: “Bunu neden yapıyoruz?”
İşte o gün bugündür podcast dinliyorum. Genelde müzik dinlemekten sıkıldığımda, yeni şeyler keşfedemediğimde yapıyorum bunu. Ancak sırf bir bölüm dinlemek için dışarıya yürüyüşe çıktığım da oluyor. Son zamanlarda performansım düştü. Aslında bazı günler ne müzik en de podcast dinlemek istiyorum. Sanırım bazen canımın sıkılması, kendi düşüncelerime kalmam lazım. Neyse, konu bu değil. Konu benim dinlediğim Podcast’leri sıralamam.
Radiolab
Gönüllerin ve aklın birincisi. Evet ikisi birden. Bu sebeple birinci zaten. Bilim ile beşeri meseleleri, felsefe ile kuantum mekaniğini daha iyi birleştiren bir şey daha yok. Bakın podcast bile demedim. Ne bir kitap, ne bir belgesel (tamam belki Cosmos), ne de bir film. Genelde bilim ile sosyal bilimler birbiri ile karışınca boka sarıyor. Bknz. Marslı (The Martian) kitabı. Bütün kitap hesap kitap, oksijen oluşturuclar, reaktörler, prosesler, biyoloji, uzay muzay. Aha dur tam kitap bitiyorken bir iki de insanlık, yaşam, hayata dair düşünce teşvik edici cümle sıkalım. Bu böyle olmaz.
İşte Radiolab bunu beceriyor. Eski bir podcast aslında. 2002’ye kadar gidiyor tarihi. Ancak 2008’den sonrası ancak bulunabiliyor dijital arşivlerde veya iTunes’da. Diğerlerini gidip manuel indirmek lazım.
Konusu her şey. Aslında daha önceleri daha bilim odaklı idi, şimdi biraz daha genişledi. Ancak bu sorun değil. Çünkü adamların hamurunda acayip bir hikaye anlatma yeteneği var. Sunuculardan biri Jad Abumrad. Aslında müzisyen. Ancak sunuculuk ve hatta gazetecilik yaparken bir kere bile teklemiyor. Radiolab’i başlatan ve tek başına sunmaya başlayan adam da bu. Programın çılgın ve inanılaz ses efektleri de onun sayesinde ortaya çıkıyor. The New York Times, sırf bu programdaki ses efektleri için özel bir sayfa bile yaptı.
Programın diğer adamı Robert Krulwich. Türkiye’de olsa dinazor gazeteci dersiniz yaşına bakıp. Tipi öyle olabilir de burası Türkiye değil. İnsanlar belli bir bir miktar maaş almaya başlayınca kendilerini geliştirmeyi bırakmıyorlar. Bu herif de büyük sitelerin, gazetelerin muhabiri olarak çalışmış ancak yolu Jad Abumrad ile kesişince bu programın ikinci sunucusu olarak katılmış. Şimdi bu programdan farklı bölümler öncereceğim ki gidip bir şans verin.
Aklımda kalan bölümler:
Freakonomics
Freakonomics eskilerden biri olduğu için burada. Steven Dubner adlı gazeteci ve Steven Levitt adlı bir ekonomi profesöründen oluşuyor. Aslında Türkiye’de bilinme olasılığı daha yüksek bir ikili bu. Yazdıkları kitap seneler önce Türkçe’ye çevrilmiş ve hatta belgeselleri NTV’de bile yayınlanmış.
Bu iki, ürettikleri kitaba ve podcaste verdikleri isimden de anlayacağınız üzere garip ekonomik ilişkiler üzerine incelemeler yapıyorlar. En çok verilen örnek uyuşturucu kartelleri ve Mcdonalds’ın iş modelleri arasındaki benzerlikler. Veya kürtaj yasaklarının suç oranına yaptığı etki. Bazen sınıraları zorlasalar da çok keyifli ve sürükleyici bölümler ortaya çıkıyor.
Son senelerde, ikilinin ekonomist olanı Steven Levitt çok fazla katkı yapamadığından olacak, konuları biraz da Steven Dubner’ın gazetecilik geçmişi ile çekip çevirdiği hikayeler üzerine dönüyor. Size tavsiye edeceğim bölüm de bu bölümlerden bir tanesi aslında. Fear Thy Nature.
İki farklı hikaye ama ikisi de bir yerde birleşiyor. İnsanların kurallar karşısındaki davranışları. Topluluk içerisinde bize atfedilen davranış şekilleri ve bu empoze edilen topluluk doğrularının ortadan kalkması durumunda yaşanabilecekler. Stanford Hapishane deneyi ve deneysel bir tiyatro oyunun etrafında dönen bölüm benim gözümde bir klasik.
Aklımda kalan bölüm
Planet Money
Başlarda sıradan bir ekonomi podcast’i sandım. Yatırım tavsiyesi verdiklerini düşünmüyordum ancak bir ekonomi podcast’i, özellikle Freakonomics gibi bir şey varken ne kadar ilgi çekici olabilir diye düşündüm. Haksızdım. Planet Money, safkan bir ekonomi podcasti , evet. Ancak hikaye anlatma güçleri tepedeki iki program ile çok rahat yarışacak seviyede.
Programın daha rahat bir tavrı var. Her bölümde sunucular değişiyor ancak programın gidişatını kontrol eden isimler genelde aynı. Jacob Goldstein, Robert Smith vesaire. Dinlediklerim arasından beğendiğim bölümler şunlar:
Bu iki bölüm enflasyon üzerine. Türkiye olarak yakından tanıdığımız bir sorun. Bizim çözümümüz de Brezilya ve ABD ile benzer. Bu yüzden güzel bölümler bunlar.
How Four Drinking Buddies Saved Brazil
Hello Internet
NBA’de olduğu gibi son senenin en gelişen podcast’i ödülü olsa, buna verirdim. Dikkat ederseniz yukarıdaki üç podcast de kurgulu yayınlar. Yani röportajlar, konuşmalar ve ifadeler editleniyor size hap gibi kolay takip edilebilir bir şekilde veriliyor. Ben genelde böylelerini sırf muhabbet olanlara tercih ediyorum. Daha düzenli geliyor ve dinlerken yormuyor. Tek istisnam bu Hello Internet. Youtube ünlüleri CGP Grey ve Brady Haran’ın muhabbetinden ibaret, “Two man talking” formatında bir podcast bu. Bölümleri de bir hayli uzun olabiliyor ancak bir kere bile sıkılmadım. Sokaklarda yürüyüş yaparken ki ideal podcastim.
Son bir senede çok ilerledi dedim, neredeyse kendi kültünü oluşturdu. Tüm dünyadan gelen kartpostallar ile resmi podcast bayrağı seçimleri yapmışlıkları var.
Leave a Reply